23 Ocak 2011 Pazar

Hong Kong'daki 4 gün

Uzakdoğu maceramız burada başlasaymış, ilk yıl çok daha rahat geçermiş diye düşündüm Hong Kong'daki her köşebaşında.

İngilizler nasıl ve neden Hong Kong'u 100 yıldan uzun süre ellerinde tutmuşlar ve neden 1997'de yönetimi Çin'e bırakmışlar'ı okumaya henüz fırsat bulamadım. Ama uzakdoğunun bu kendine has köşesinde, Batı'nın el değmişliği buram buram.
Şangay'a oranla bana bir nebze daha tanıdık ya da sempatik gelmesinin bir başka nedeni tepelik arazi yapısı da olabilir. Meğer insanın aşinalığı ne önemli şeymiş diye düşündüm, kalan köşebaşlarında. Meğer Şangay amma düzmüş, tevekkeli adı Shanghai (deniz üzerinde) diye de ekledim düşüncelerime, köşe hımmm köşebaşlarında. Ama bu arada maalesef Hong Kong'un Çince adı bir türlü gelmedi aklıma. Eve gelince kitabımdan bakıp hatırladım: Xiānggǎng. Bilmiyorum anlamını. Köşebaşları da bitti zaten, küçümen bir ada Hong Kong görseniz.
Dere tepe özlemimizi gidermek için midir bilmiyorum, dört gün içinde iki tane tepeli atraksiyon gerçekleştirdik. İlki bizim Tünel'in yerüstü versiyonu olan tramvaya binmekti. Peak Tram diyorlar, 1888'de inşa edilmiş.

Yer yer oldukça dik açıyla (27 derecelik), ağaçların ve ev temellerinin dibinden geçerek Viktoria Peak'e yaptığımız 386 metrelik tırmanış çok keyifliydi. Özellikle Su çok heyecanlandı.
Eski zamanlarda, tramvay yapılmadan önceleri, Hong Kong'un yaz havası malum (30-35 derece ve %80-90'a varan nem), şehrin zenginleri, yayla havasına sahip bu tepedeki mutena evlerine tahteravanlarla çıkarlarmış.
Biz de dünyanın en eski ve en ünlü tramvayları arasında sayılan Peak Tram'le çıktık. Tepeye çıkar çıkmaz da 360 derecelik görüş açısına sahip terasta kendimizi kaybetmişçesine fotoğraf çektik. Hava pusluydu ama yine de güneşi görebildik. 
Yaptığımız ikinci 'tepeli' etkinlik bana çocukluğumu hatırlattı. Uzun yıllar sonra teleferiğe bindim. Ama bu sefer Uludağ'a değil, Lantau adasındaki (Hong Kong'un yeni havaalanının ve Disneyland'in de üzerinde olduğu büyük ada) Ngong Ping köyüne çıktım. Hem de altı da cam olan bir teleferik kabiniyle. Su başta biraz korktu ama sonra alıştı. Yaklaşık yarım saat süren bu keyifli teleferik yolculuğunda, bütün fotoğrafları Alpay çekti. Ben kucağımda Su'yla manzaranın tadını çıkarttım.

Yukarı çıkar çıkmaz oksijen çarpması mıdır nedir, Su uyuyakaldı ve puseti getirmediğimiz için, planladığımız gibi gezemedik. Burada Alpay'ın yaptığı bir espiriye uzun dakikalar boyunca güldüm ve sanırım bir süre daha aklıma geldikçe güleceğim. Su önce benim sırtımda, sonra Alpay'ın kucağında uyuduktan sonra, çaresiz bir kenara oturmak durumunda kaldık ve melül melül etrafı seyretmeye başladık. Benim de aklım 26 metrelik bronz Buda heykelinin yanına gitmekte tabii. Mevzu yok heykeli şöyle yapmışlardır, odur budur diye geyik seviyesinde dolaşırken, sevgili kocam çok ciddi şekilde: "acaba altından girip ağzından çıkılabiliyor mudur?" diye sordu. Buda heykeline doğru dönerek, ellerini kavuşturup gözlerini kapatan ve saygılarını sunan insanları seyrederken bir anda bu insanların hızlı çekimde heykelin altından girip ağzından çıkarak dışarıya el salladıklarını hayal edince.... ipler koptu, belki bu da oksijen fazlasıyla ilgili bir tür kafa haliydi bilemiyorum.
Bir kez de manzarayı aşağıya doğru seyredip, teleferik istasyonuna yakın bir alışveriş merkezinde hızlı ama enfes bir teppenyaki yedikten sonra otelden bavulları alıp havalanına gittik. Su aşağıya iner inmez uyandı ve normal haline döndü. Zaten bundan sonra oksijen ya da yüksek irtifa çarpması teorisini ortaya attım.

Birkaç kez daha gelmek üzere kararlaştırıp, uçağa atladığımız gibi eve döndük.
Hayır öyle olmadı... Babişko havaalanında bizden ayrılıp Tayvan'a gitti. Uçağımız kalkmadan yarım saat önce Su ateşlendi. Anne dönüş uçuşunda şarap içip müzik dinledi ve yazacaklarını hayal etti. Ama bu yazıyı ve fotoğrafları toparlaması,  Su'nun peşinden babanın da Tayvan'dan döner dönmez ateşlenip üç gün yatağa çakılmasıyla uzadı da uzadı... O yüzden artık daha fazla uzatmadan NOKTA.

2 yorum:

  1. Canım, önce çok geçmiş olsun, daha önce yazamadım. Çocuklar tembel olsun, aptal olsun, ne biliyim herşey olsun ama hasta olmasın, benim el ayak boşalıyor. İnşallah ikisi de atlatmıştır, sen de kapmamışsındır. Fotoğraflar çok güzel, teleferik hakikaten çok korkunçmuş. Buda'ya da koptum aynen. Çok öperim.

    YanıtlaSil
  2. Su için acilen bir taşıma çantası edinin, prensesi sırtınızda taşırsınız; ister uyur, ister bakınır yorulmaz, nerden baksan 1-2 sene kullanabilirsiniz.
    O yükseklikte oksijen değil de Buda çarpmış olabilir (Budizm'de "çarpma çurpma" var mıdır acaba :))) tööbe töbee :))) peki tövbe var mı?
    yazı süper bu arada :)

    YanıtlaSil