28 Haziran 2011 Salı

Tembel Teneke 2

Yazmak meğerse bir disiplin işiymiş. İnsan safsatınca, ya da gazını çıkartınca yeniden sancılanmak için disiplin gerekiyormuş.
=)
Disiplinsiz bir insan olduğumdan değil ama, zaman çok hızlı geçtiğinden! =p Bahaneler kraliçesi Şangay'da!

Ne yazsam diye düşünmeye başlayıp, ekrana boş boş bakarak geçirdiğim 2-3 dakikanın sonunda, aklıma başlayıp, yarım bıraktığım notlar geldi. Şimdi bir onlara bakayım, çok mu yitirmişler güncelliklerini.
Taa 11 Ocak'ta şöyle yazmışım:

Şangay’a yerleştiğimiz ilk günlerde, mahalledeki halk pazarını yani sebze, mevye, et, süt, balık, kuruyemiş ve her tür yiyecek malzemesini, hatta plastik kaplar, piriç pişiriciler, güveçler, battaniyeler, kışın elektrik sobası, yazın da vantilatör bile alabileceğiniz bir dükkanın da içinde bulunduğu iki katlı, her daim iğrenç kokan yeri ziyaret ettiğimde sevinçliydim. Tanıdık sebzeler vardı, tanımadıklar da. Taze görünüyorlardı, ucuz da...
Zaman geçtikçe halk pazarı adını taktığım bu mekana girdikçe içime çöreklenen rahatsızlık arttı. Artık giremiyorum. Kokusu ve görüntüsü, zaman içinde öğrendiklerimle de dayanılmaz oldu.
Çin’de gazete okumak demek her gün kimyasal bir atraksiyon haberi okumak demek. Ya Anhui eyaletindeki bir pil fabrikasından sızıntı olmuş, 200 çocuğu hasta etmiştir, ya da boya fabrikasında çalışan 65 işçi hastaneye kaldırılmıştır. Ya da bir yetkili Çin'deki süt endüstrisinin dünyadaki en düşük kaliteye sahip endüstri olduğunu söylemiştir. Bu sabah da (11 Ocak 2011) da sağlık şartlarına uygun olmayan malzemelerle dekore edilmiş (boyanmış, duvar kağıdı yapıştırılmış, vs) evlerde yaşamanın özellikle çocuklarda lösemi ihtimalini arttırdığına dair bir haber okudum.
Yıllar önce patlayan melaminli süt (tozu) faciasını duymuşsunuzdur. Buna benzer olaylar ne yazık ki devam etmekte. Bazı yabancı aileler paranoya içinde sadece organik ürünler tüketiyorlar ya da aldıkları sebzeleri sebzeliği kalmayıncaya kadar başka kimyasallar içinde bekletip, yıkayıp vs tüketiyorlar.
Burada yaşamak ve bir şeylerin farkında olmak!!! Zaman zaman paranoya statüsüne ulaşma potansiyeline gerçekten. Şahsen o kadar abartmak istemiyorum, serde Türklük de var ama evde de küçük bir kuzu var. İkisinin ortasını bulmaya ve daha çok güvenli sahada kalmaya çalışıyorum. Genelgeçer düsturum: artık dünyanın her yeri böyle, mümkün olduğunca güvenlisini bul, kafayı çok bozma bu işlerle...
Yine de alttan alta beni rahatsız eden bu düşüncelere ek olarak tenceresinden kepçesine, ölçü bardağından tereyağına, acısından tuzuna, şekerinden kabartma tozuna, sütünden soğanına insanın kullandığı bütün ürünler (ama hepsi) değişince, uzun süre pişirdiklerim pek tatsız oldu. Zaten yemek yapmaktan zevk alan ve çeşitlemelerden hoşlanan bir tip değilim, evde her daim ilgi talep eden bir ufaklık da olunca, adaptasyon sıkıntıları da üstüne binince.... ilk aylarda hepimiz epeyce kilo kaybettik.
Böyle yazmışım. Şimdi verdiğimiz kiloları yerine koyduk. Artık neyi nereden güvenli şekilde alacağımızı öğrendik. Organize olduk, benim de pişirdiklerim eski tadına kavuştu. Eh şaka maka Temmuz 11'de gelişimizin ikinci yılı bitiyor. İlk yıl 10 yıl kadar ağırdı. Ama ikinci yıl çok çabuk geçti. Alışamadığımız ve asla alışamayacağımızı düşündüğümüz çok şey var burada ama artık hayat yoluna ve ritmine kavuştu. Daha sık yazmak istiyorum. Bakalım....